Sevgili Brezilyalı hocam Sri Prem Baba, hakikate ermiş bir üstad.
Aynı zamanda bir psikolog, Amazon Şamanı ve yoga üstadı.
Hakikate ermek ne demek?
Kelime anlamında geçen Hakk Yaradan demek. Sözlük manası ile; “Hakk’ı görme, tanrısal alemin gücü içerisinde erime, sonsuzlaşarak “bekalaşma” hakikat evresinde gerçekleşir. Kamil insan olma yolculuğunun sonuncusu ve yetkinliğe varma aşamasıdır”.
Hakikate erme, her insan-ı kamil için mümkün kılınan bir yolculuktur ve bir son değildir. Ermişler de tıpkı Yaradan gibi sonsuz alemler içerisinde genişlemeye devam ederler.
Bir kişinin Hakikate ulaşmış olmasının başkasına ne faydası var diye soran olabilir. Zira yol “tekbaşınalık” yoludur. Bizzat bu yolda yıllarımı verdiğim için tekbaşınalık halinin elzemliğinden ne kadar bahsetsem az.
Üstadlar birer meşale gibi, işaret gibi kendi yürüyüp, bildikleri yolu gösterirler.
Şahsen kendi yolculuğumu bilinçli bir şekilde yürümem 1998 yıllarına denk gelir. Nepal seyahatim bu uyanışın ilk meyvesiydi. Uzun yıllar tekbaşına, bir insanı, üstadı değil de Vipassana, Vijnana Bhairava gibi kadim tekniklere adanarak ilerledim bilincin mertebelerinde. Ancak an geldi, bir rüyanın da net işareti ile kendimi üstadımın yanında buldum.
Kişi ile üstadı arasındaki bağ, Yaradan’ı içine alan muazzam bir alan. Ancak bu alanda fiziksel bir bağ, kimliğe, kişiliğe bağ söz konusu değil. Yani üstadım benim kim, ne olduğumla, dünyevi varlığımla ilgilenmez, şahsen ben de onunki ile hiç ilgilenmedim.
Benim ve onun için önemli olan Hakikate erme yolundaki şaşmazlık, netlik, dürüstlük, cesaret, bilgelik, adanmışlık, öz-sorumluluk. Öz-keşif yolundaki ciddi adımlarım Kalp’de bizi hep biraraya getirir.
Zihin ve duygulardan arınıp, hisler aleminde zamansız ve mekansız kaldığımda üstadım usulca belirir. Varla yok arası, nazikçe kendini hiç belli etmeden eterik alanda rehberlik eder, bazen sadece evladını izleyen bir anne-baba gibi gözetir. Tavsiye vermez, onu bunu yap asla demez. Bilincimi durulaştırma ve yükseltme çabamda bana kadim yollar sunar, ben keşfettikçe, o da renklenir, ben coştukça o da enginleşir.
Ast-üst ilişkisi değil ruhun tekamülü. İnsan için öyle görünse de.
Ve artık yaşadığımız Kova Çağı, eşitlik, denklik ve uyum enerjileri ile dolu dizgin geliyor.
Bir üstada sahip olmak bazen büyük bir lütuf olsa da bu yolda kör inanca kapılmış, yola değil de işareti gösterene takılmış kişiler görüyorum bolca.
Bazen üstad, hoca, eğitmen olmanın yarattığı büyük karmayı da düşünüyorum. Çünkü birisinin hocası olduğunda ister istemez daha ‘üst’ bir konuma koyuluyorsun, sen ne kadar böyle hissetmesende. Elbet burada bir denge var çünkü bir şey öğrenmek hele de manevi alanda ilerlemek tevazu öğretisini gerektiriyor. Bu da birilerini kendinden daha öne koyuyor gibi olmak demek, hele de Aşk yolu, kendini unutup O’na adamak tüm varlığını demek, ve bu hal olmadan da oraya varılmıyor. O süreçte bu talimi hoca üzerinden yapıyoruz. Ama istikamet şaşınca ya da unutulunca kişi kendini değersiz gördüğü yere getiriyor. Hoca yüce bir yerde ve sen oraya ulaşamazsın bilinçaltı kalıbı çok yaygın.
Bu kalıp gururun önüne geçmeye vesile olsa da kantarın topuzu kaçmamalı.
Bir gün üstadların, aydınlanmış olanların olduğu seviyede olabileceğinin bilinci hep içinde olmalı. Esasen hepimiz halihazırda oradayız ancak unutkanlık uykusundayız, ve uyanış yolundayız.
Kimse kimseden üstün olmadığı gibi, manevi yolda kendini yere serecek kadar tevazu sahibi olmadan ‘üstad’ mertebesi oluşmuyor.
Hakiki üstad…
– Gülenay Pema