“İnsan merkezi olmayan bir çember gibidir. Yaşamı yüzeyseldir; yaşamı yalnızca çeperdedir. Dışarıda yaşarsın, asla içeride yaşayamazsın. Bir merkez bulunmadığı sürece içeride yaşayamazsın. İçeride yaşayamazsın, aslında bir içerisi yoktur. Merkezsizsin, yalnızda dışarısı var. İşte bu yüzden içerisi hakkında konuşup duruyoruz, içeriye nasıl gidileceği, insanın kendini nasıl bileceği, nasıl işleyeceği hakkında konuşup duruyoruz, ama bu sözler gerçek bir anlam taşımıyor. Sözcüklerin ne anlama geldiklerini biliyor, ama ne anlama geldiklerini hissedemiyorsun çünkü asla içeride değilsin. Asla içeride olmadın.
Yalnızken bile zihninde kalabalıksın. Orada dışarıda kimse yokken sen yine de içeride değilsin. Diğerlerini düşünmeye devam ediyorsun; dışarıda hareket etmeye devam ediyorsun. Uykunda bile başkalarını düşünüyorsun, içeride değilsin. Yalnızca çok derin uykuda, düş yokken, içerdesin, ama o zaman bilinçsiz oluyorsun. Bu gerçeği hatırla: Bilinçli iken asla içeride değilsin ve derin uykuda içeride iken bilinçsiz oluyorsun. Bu yüzden bütün bilincin dışarıdan oluşuyor. Ve ne zaman içeriye gitmekten bahsetsen, sözler anlaşılıyor, anlamı anlaşılmıyor. Çünkü anlam sözlerle aktarılamaz, anlam deneyimden gelir.
Sözcükler anlamsızdır. Ben “içerisi” dediğimde sözcüğü anlıyorsun. Ama yalnızca sözcüğü, anlamını değil. İçerinin ne olduğunu bilmiyorsun çünkü bilinçli olarak hiç içeride bulunmadın. Zihnin hep dışadönük. İçsel olanın ne anlama geldiği ya da ne olduğu hakkında hiçbir duygun yok.
Merkezsiz bir çembersin dediğimde kastettiğim bu işte. Yalnızca çepersin. Merkez orada, ama sen yalnızca, bilinçli olmadığında oraya düşüyorsun. Aksi halde, bilinçliyken, dışarıya gidiyorsun; bu yüzden yaşamın asla derin değil; olamaz. Yaşamın yalnızca yüzeysel. Canlısın, ama aslında bir ölüden farksızsın. Bir ölüymüş gibi yaşıyorsun. Minimumda varsın. Maksimum zirvede değil, minimumda. “Ben varım” diyebilirsin, o kadar. Ölü değilsin; canlı olmaktan kast ettiğin bu.
Ama yaşam çeperde asla anlaşılamaz. Yaşam yalnızca merkezde bilinebilir. Çeperde yalnızca yüzeysel yaşam mümkündür. Bu yüzden gerçekte çok gerçek olmayan bir yaşam yaşıyorsun ve sonra ölüm bile gerçek olmuyor. Çünkü gerçekten yaşamamış biri, gerçekten ölemez. Yalnızca gerçek yaşamın gerçek ölümü olabilir. O zaman ölüm güzeldir: Gerçek olan her şey güzeldir. Yaşam bile, gerçek değilse, çirkindir. Ve senin yaşamın çirkin, çürük. Hiç bir şey olmuyor. Yalnızca bekleyip duruyorsun, bir gün bir yerlerde bir şey olacağını umuyorsun.
Şu anda yalnızca boşluk var ve geçmişte her an böyle oldu. Boş. Sen geleceği bekliyorsun, bir gün bir şey olacağını umuyorsun, yalnızca umuyorsun. O zaman her an kaybediliyor. Geçmişte olmadı bu yüzden gelecekte de olmayacak. Yalnızca şu anda olabilir, ama o zaman bir derinliğe, içine işleyen bir yoğunluğa ihtiyacın var. O zaman merkezde kök salmış olman gerekir. O zaman çeper yeterli olmaz. O zaman şu anını bulman gerekir. Gerçekten de, ne olduğumuzu asla düşünmeyiz ve her ne düşünüyorsak yalnızca yapmacıktır.
Sen emin değilsin, asla hiç bir konuda emin olamıyorsun; ne aşkın hakkında, ne nefretin hakkında, ne de dostlukların hakkında. Emin olabildiğin hiçbir şey yok çünkü bir merkezin yok. Merkez olmadan eminlik de olamaz. Emin oluşunu hissedişin sahte ve anlık. Bir an emin olduğunu hissediyorsun, ama bir sonraki an emin oluşun kaybolup gidiyor çünkü her an farklı bir merkezin var.
Daimi bir merkezin, berrak bir merkezin yok. Her an atomik bir merkez, bu yüzden her anın kendi benliği var.
George Gurdjeff insanın bir kalabalık olduğunu söylerdi. Kişilik yalnızca bir aldatmacadır çünkü sen bir kişi değilsin, sen pek çok kişisin. Bu yüzden içinde bir kişi konuştuğu zaman, bu, anlık bir merkezdir. Bir sonraki an bir başkası vardır. Her an ile her atomik durum ile kendini emin hissediyorsun ve yalnızca bir akış olduğunu asla fark etmiyorsun…
Merkezsiz pek çok dalga. Sonra, sonunda, yaşamın boşa harcandığını hissediyorsun. Öyle olacak elbette. Yalnızca bir boşa harcanmışlık, bir avarelik var… Amaçsız, anlamsız.
Yoga, dua, meditasyon gibi tekniklerin ilgi alanı, merkezin nasıl keşfedileceği, ilk önce nasıl birey olunacağıdır. Onlar her durumda sürekliliği olan bir merkezin nasıl bulunacağı ile ilgilenir. Sonra, yaşam dışarıda sürerken, yaşamın akışı sürerken, dalgalar gelip giderken, merkez içeride sürekli kalır. O zaman tek olursun… Köklü, merkezli.
Merkez zaten oradadır, çünkü merkezsiz bir çember olasılığı yoktur. Çember ancak merkezi varsa var olabilir, yani merkez unutulmuştur. Oradadır ama biz farkında değiliz. Oradadır, ama ona nasıl bakacağımızı bilmiyoruz. Bilincimizi ona nasıl odaklayacağımızı bilmiyoruz.”
*Blog yazılarımdan ve eğitimlerden haberdar olmak istiyorsanız sağ tarafta yer alan Blog’u Takip Et kutusuna email adresinizi bırakabilirsiniz.
1 Comment
Şu sözü çok severim Gülenay ve bu sözü neden bu kadar sevdiğimi çok güzel açıklamışsın; “Peşinden koşmaya değer bir hakikat yoksa; bırak hakikat kusur kalsın…”. Sadece deneyimle…