Kendine vakit ayır, sadece kendinle kal, sözleri olmayan huzurlu bir müzik eşliğinde, sessizce. Kalbine bak ama gerçekten bak, eğer üzüntü bulursan endişe etme. İzin ver kendine, omuzlarından indir dünyanın yükünü.
Sıkıntın sonsuza kadar orada olmayacak, geçecek elbet. Hareket edecek. Çünkü her şey geçer.Duygularını yaşamaya izin verdiğinde, kabul ettiğinde bir değişim gerçekleşmeye başlar; üzüntün görülmüştür, sıkışık yerinden çıkıp akmasına olanak sağlanmıştır ve bu hareket belki de kederin yıllardır oturduğu ve seni sinsice yönettiği yerinden olmaya başladığını gösterir. O yüzden izin vermen, alan açman, kabul etmen ve zaman tanıman senin için elzem.Eğer stresin üzüntüye, üzüntün kedere, kederin depresyona ve yaşamdan ümidini kesmeye, neşeni çalmaya varıyorsa, senin için elzem duygularına izin verip, anlatacağı hikayeye kulak verecek alanı açmak.
Duygun ne kadar korkunç ve kontrolü kaybettiğin hissini verirse versin, hislerinden uzaklaşarak, dışarıya odaklanıp kim ne kadar kötü yorumlarında zaman öldürerek içindeki kederin besleneceği sinsi ortamı sürdürmüş olursun.
Anahtar izin vermekte.
İzin vermek ne demek peki? Şikayet ettiklerine bakmak, dürüstçe; gerçekten de olay öyle mi, sen neresindesin o dış olayın, şikayetle çözebilir misin? Şikayet etmesen de çözemeyeceksin çünkü dışarıda kendi kederinin ve stresinin kaynağını da çözümünü de aramak beyhude bir çaba.
Bunu anladığında kalbinde yanan ebedi ateşin kıvılcımını görmeye başlarsın.Yeter ki üzüntünü hisset ve izin ver akmasına, çünkü akmazsa içinde urlar oluşur.
İzin verdiğinde, izin verdiğinde evet bir süre kalbin kabarır, yaraların sızlar ama bu şifalanmakta olduğunun göstergesidir çünkü şimdi bilinçli olarak izin verdin duygunun akmasına.
Duyguların aktığında hareket başlar. Statik yerden, yoğunlaşmış halden seni yöneten ve bazen ne olduğunu bile bilmediğin hisler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başlarlar. Su yüzüne çıkarlar ve işte o zaman kalbinin üzerindeki katmanlar açılmaya ve dönüşmeye başlarsın. Çünkü ancak su yüzüne çıkanları görüp ayıklayabilirsin, sinsice sen farketmeden karanlıkta gezinen ve seni yöneten duyguları değil.
Bu ilk adım.
Ve kalbinin yolunda ilk aşama.
Duyguların bir kez hareket ettiğinde iç depremlerle eğreti taşlar yeniden yerlerine, hakettikleri yerlere oturmaya başlarlar. Sen ise neden böyle olduğunu anlar, karanlığının sana nasıl da rehberlik ettiğini görürsün. O zaman da hataların birer ders olduğunu ve hatta kendini aşma yolunda nimet olduğunu idrak edersin. Artık hayatında hiç bir şey tesadüfi değildir, bilirsin.
Kalbini dinlemek bu demektir. Kalbin her zaman muazzam ve şefkat dolu melodiler çalabilme yetisine sahip ama bunu yapmıyorsa senden bir beklentisi var demektir.
Dürüstçe duygularına alan açıp, ne kadar zor, utanç dolu, sıkıcı, durağan, çirkin, kabul edilemez olursa olsun, kabul etmek kendine doğru attığın otantik adımdır.
Ruhunun tekamülünde anahtar, duygularına izin vermek ve onların sorumluluğunu almaktan geçer. Sorumlulukla kasıt, kendini ya da hiç bir kimseyi suçlamadan dürüstçe yaralarının köküne, neden-sonuç ilişkisine kendini adaman.
Ve kalbin her zaman yolu bilir.
Sevgilerimle,
*Gülenay Pema’nın verdiği eğitimler ve yayınladığı makalelerden haberdar olmak için sağ tarafta yer alan ‘Blog’u Takip Et’ kutusuna email adresinizi bırakabilirsiniz.