Şu anda yeni bir YogANA kadınlar için yoga eğitimenliği programı kamplarından birisindeyiz. Bu kapmta yine birbirinden eşsiz kadınlar yaşamlarını dönüştürmek ve kendilerine biraz daha yaklaşmak için emek veriyorlar.
Her programda farklı kadınların farklı yaşam hikayelerine tanık olmak bir ayrıcalık. Eğitimlerime farklı mesleklerden ve yaştan kadınlar katılıyor, ancak hepsinin ortak yönü kendisini bilmek ve kendi kendini şifalandırmayı öğrenmek için hevesli olmak ve bu yönde emek vermek.
Bu programda katılımcılar arasında bir embriyolog da var. Kendisi 2013 yılında PKOS tanısı konan ve tamamen kendi çabasıyla her şeyi tekrar yoluna koyan bir kadın. Bunu yapış şeklini şöyle özetliyor: ‘2013 yılında PCOS tanısı aldım, vegan beslenerek, spor yaparak ve kilo vererek etkilerini yok etmeyi başardım, hormonal ve menstrüal olarak her şey yolunda şükür :)’. Bu örnekle bu yazıya başlamak istedim ki, ilham alarak zinde, mutlu ve sağlıklı bir yaşamın hiç de uzak olmadığını anlayarak kendimize bu yolu açalım.
PCOS bugün kadınları etkileyen en yaygın hormonal dengesizliklerden biri ve sıklıkla insülin direnci ile tanımlanıyor. PCOS, 75 yılı aşkın bir süredir biliniyor ve günümüzde üreme çağındaki kadınlarda endokrin sistemin bozulmasının birincil sonucu olarak kabul ediliyor. Tahminler, Türkiye’de, doğurganlık çağındaki kadınların %5 ila %15-20’sinin PCOS’tan etkilendiğini gösteriyor. Ancak bazı kadınlarda bu hormonal dengesizliğin hala nasıl meydana geldiği ve en etkili şekilde nasıl iyileştirileceği konusu pek de netlik kazanmış değil. Kadınların sadece %50’sinden azına doğru teşhis konuluyor.
PCOS birçok farklı nedenden dolayı gelişebilir; belirtiler her kadında farklı olabilir. Ancak insülin direncinin hastalığın gelişiminde büyük bir rol oynadığı görülüyor. İnsülin, yumurtalık testosteron salgılasın uyarısında bulunur ve dolaşımdaki testosteronun artmasına yol açan seks hormonu bağlayan globulin (SHBG) üretimini baskılar; bu, birçok kadında akne, yüzde tüylenme ve erkek tipi saç dökülmesine yol açar. Şu anda PCOS için bilinen bir tedavi yöntemi yok ama altta yatan hormonal nedenler çoğunlukla geriletilebilir; hatta ilaç kullanmadan bu belirtileri hafifletmek mümkün. Polikistik over sendromunun yaygın görülen belirtileri: Kilo artışı, duygudurum değişiklikleri, düşük libido, düzensiz regl döngüsü, saç dökülmesi, tüylenme sorunları ve akne sayılabileceği gibi, kadınlardaki kısırlık (infertilite) sorunlarının ana nedeni olabilir. PCOS’ un belirtilerinin adrenal yorgunluk, kronik yorgunluk ve tiroid bozuklukları gibi diğer hormonal bozuklukların semptomlarına benzemesi sebebiyle doktorlar, PCOS’u tek bir testle teşhis edememekte ve tedavi sürecinde zorluklar yaşayabilmekteler. Bireyin yaşam tarzındaki dalgalanmalara bağlı olarak PCOS belirtileri ortaya çıkıp kaybolurken, insülin direncinin PCOS’u olan kadınların %50-70’ini etkilediği saptanmış. Ve tedavi edilmediğinde, metabolik sendrom, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve / veya trigliseritler (dislipidemi) ve diyabet riskini artırdığıi açıklandı.
Yumurtlama Sorunlarının ve Kısırlığın En Birincil Nedeni: Polikistik Over Sendromu
Polikistik over sendromu (PCOS) üreme çağındaki kadınları etkileyen, genellikle sinsice ilerleyen, hormonal bozukluklardan biridir. PCOS’un %70 oranında kısırlık sorunlarına etki ettiği düşünülüyor. PCOS uzun süre devam ettiğinde tıbbi açıdan riskli sayılabilecek insülin direnci, tip 2 diyabet, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı gibi rahatsızlıklara sebebiyet verebilir; Genetik yatkınlığı olanlarda ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Eğer ailenizde PCOS varsa, bu durumun sizde ortaya çıkma riski daha yüksek olabilir. Ancak PCOS semptomlarını tedavi etmenin pek çok doğal yöntemi var; ilk adım, hormonları doğal yollarla dengelemek. Konu hakkında farkındalığı artırmak, bilgilenmek ve araştırmak bir diğer önemli nokta.
Kimse gerçekten kesin olarak PCOS’a neyin sebep olduğunu bilmiyor ancak nedenleri konusunda pek çok teori de var. İlk akla gelen PCOS’ un seks hormonları olan östrojen, progesteron ve testeronun dengesiz salgılanmasından kaynaklandığıdır. Hormonal sorunları olan kadınlarda, sıkça görülen pek çok PCOS belirtisi vardır. Yumurtalıklar bazen “fonksiyonel yumurtalık kisti” olarak adlandırılan bir yapı oluşturur. Olgunlaşan yumurtanın çevresinde, yumurtalık yüzeyinde bir kese oluşur. Genellikle, yumurtaların atılmasıyla kese de kaybolur ancak yumurtanın atılamaması veya kesenin yumurta etrafında kapanması ve sıvı ile dolmasıyla bir kist halini alır. “Polikistik” terimi yumurtalıklarının üzerinde çok sayıda küçük kistlerin olmasıdır.
Yumurtalıklar normalde az miktarda erkeklik hormonu salgılarlar (bunlara androjenler denir), fakat PCOS’lu kadınlarda yumurtalıklar daha fazla androjen üretmeye başlarlar, bu da yüz ve vücutta fazla tüylenmeye ve erkek tipi kellik gibi belirtilere sebep olur.
Doktorlar yumurtalıklarda kistler ararlar (ultrasonda inci kolye gibi görülebilirler), fakat polikistik over sendromu tanısı konan her kadında görünür kistler olmayabilir. Aşağıda belirtilen yaygın semptomlar mevcutsa, polikistik over sendromu teşhisi konabilir. Ancak PCOS, sadece östrojen, progesteron ve testesteron dengesizliğinden ötürü ortaya çıkmıyor. Bugün insülin direncinin de buna sebebiyet verdiğini bilyoruz. Bu nedenle PCOS metabolik sendromun ve Tip 2 Diyabetin, kap rahatsızlıkları ve felcin habercisi olabilir. Bu nedenle önemsenmelidir.
Her kadın hormonel değişimleri farklı belirtilerle yaşar ancak PCOS’un pek çok ortak semptomu bulunur. Bunlardan bazılar:
Polikistik over sendromu ve hormon dengesizliklerinin altında yatan temel sebepleri belirlemek için araştırmalar devam ediyor. Pek çok diğer rahatsızlıkta olduğu gibi bu konuda da yaşam şeklinin, çevresel ve genetik faktörlerin etkisi olduğu görülüyor.
En belirgin sebebi; Bir kadında erkeklik hormonlarının, kadınlık hormonlarından açık ara daha fazla olmasıdır. Erkeklik hormonları ya da androjenler, testesteron, DHEA-S vb. içerir. Birmingham Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmada 11-oksijenli C19 steroidleri olarak bilinen androjenlerin, testesteron androjenine kıyasla, PCOS’lu kadınlarda androjen fazlalığını önemli ölçüde artırdığı görülmüş. Bazen erkeklik hormonları çok yüksek olmasa da, kadınlık hormonları erkeklik hormonları ile orantılı olmadığı durumlarda yine sorunlara neden olabilir. Aslında buradaki en temel faktör hormonların oranıdır. Örneğin: Östrojen düşük olabilir, ya da yüksek olan östrojene kıyasla testosteron çok yüksek olabilir. Kadınlık hormonları bir nedenden ötürü düşebilir ve erkeklik hormonları yükselebilir. Kadın hormonlarında dengesizliğin olması bu şekilde gerçekleşiyor. Genellikle PCOS hastalarında erkeklik hormonları yüksektir. Bu duruma hiperandrojenizm denir. Yüksek testosteron seviyeleri, yumurtalıkları düzenli hormon üreten kadınların aksine, her ay normal olarak bir yumurta bırakılmasını önleyebilir. Bu nedenle polikistik over sendromlu kadınlar arasında düzensiz kanamanın olduğu veya olmadığı dönemler olabilir. Bu nedenle hamile kalmada zorluklar yaşanması muhtemeldir.
PCOS pek çok ailede yaygın olarak görülen bir durumdur ancak bu genetik yatkınlık, mutlaka PCOS yaşayacağınız anlamına gelmez. Bir kadının aile geçmişinde PCOS’ un var olması demek stres düzeyini, beslenmesini ve yaşam tarzına dikkat etmesi gerektiği anlamına gelir. Hemen akla PCOS hastalarının aşırı kilolu veya obez oldukları, insülin direnci ile mücadele ettikleri gelir. Ancak PCOS hastalarının büyük çoğunluğu kilo alamama durumu da yaşar; PCOS hastaları çeşitli kilo ve boyutlarda olabilir. Her birinin hikayesi farklı olduğu için durumun tedavisi karmaşık olabilir. Polikistik over sendromunda insülin ve enflamasyonun da etkisi olabilir. Hücrelerin glikozu kullanmasını sağlayan insülin hormonunun pankreasta fazla üretilmesi, erkeklik hormonu üretimini artırmasına neden olur ve bunun sonucu olarak yumurtalıkların yumurtlama yetisi azalır. Düşük-derece kronik enflamasyon, polikistik overleri daha fazla androjen üretmek için uyarabilir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir çalışmada “Tip 1 Diyabeti olan kadınlarda PCOS ve androjen fazlalığının görülme sıklığı oldukça yüksek olduğundan, bu konuda tarama yapılması tavsiye edilmiş. Taramanın, teşhis sürecinin bir parçası olması önerilmiştir.
Kilolu kadınlarda kilo alımının mı yoksa hormonel dengesizliğin mi önce oluştuğu hala tartışılıyor. Elbetteki ince ve kilo problemi olmayan kadınlarda da tam tersi durum söz konusu olabilir. Yeterli beslenmeme, gereğinden az kalori alımına odaklı katı diyetler, yüksek stres, yüksek tempolu fiziksel aktiviteler kadınların hassas hormonel dengesini bozabilir, amenoreye (adet görmeme) sebep olabilir.
Bir kadının beslenme şekli ve kilosu, yüksek oranda hormon seviyelerinin durumu ile ilişkilidir. Örneğin, diyabeti ya da glukoz intoleransı olan kadınların yaklaşık %40’ının 20-50 yaşları arasında polikistik over sendromu olduğu tespit edilmiş. Aşırı kilonun hormonları olumsuz etkilediği görülüyor. Aşırı kilolu hastalarda kilo vermek, yumurtlama ve gebelik olasılığını artırır. Aşırı kilolu kadınlarda %5 oranında çok az bir kilo kaybının bile menstrüel döngüyü ve yumurtlamayı iyileştirdiği tespit edilmiştir.
Stresin endokrin sistem ve dolayısıyla hormon üretimi üzerinde ciddi etkileri var. Bu nedenle hormonal bir problemi çözme yöntemi olarak beden ve zihin ilişkisini incelemek oldukça etkili olur. Kronik stresle baş etme süreci herkeste farklıdır; ister doğada vakit geçiriyor olun ister yogayla, meditasyonla, duayla veya düzenli günlük tutuyor olun, süreç herkeste farklı işler. Yaşamınızın hangi alanlarında en çok stres yaşıyorsunuz? Bunları en uygun şekilde nasıl ele alabilirsiniz? Araştırın. Stres pek çok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Yeterli uyumamak, düzgün beslenmeme ve egzersiz rutini, vücudunuzun ihtiyacı olan şey değilse, her biri vücudunuz için stres faktörü olarak algılanır.
Vücudumuz stresi bir kriz olarak algılar. Bu kronikleştiğinde, beden düzenli olarak çok fazla kortizol salgılamaya başlar, bu durum kan şekerini artırır ve vücut bu durumu yönetmek için insülin üretme talebinde bulunur. Buna ek olarak, stres altında olduğumuzda kan şekerini daha da dengesiz hale getiren daha fazla şeker, karbonhidrat ve yağ tüketme isteği duyarız. Bu durumun kontrol edilmemesi sonunda insülin direncine, artan inflamasyona, hormonal problemlere yol açar. Stres, yorgunluk, şeker ve aşırı iştahlılık hali, stresi artıran başka bir faktör, uyku problemini doğurur, böylece bir kısır döngü içinde sıkışıp kalınır.
Gün içinde kısa meditasyonlar yapmak strese neden olan duyguları yönetmeyi kolaylaştıracağı için stresi azaltmanıza destek olur.
Ayrıca, adaptojen bitkiler olarak bilinen bitki grubu, stres karşısında vücudun dengesini sağlayan, vücut fonksiyonlarını düzenleyen bitkilerdir. Hormon seviyelerini dengelemeye yardımcı olan ve bedeni kronik stresin neden olduğu kortizolün etkilerinden koruyan iyileştirici bitkilerdir. Adaptojen bitkiler polikistik over sendromunu hafifletmek için kullanılabilir. Bunlardan bazıları: Ashwagandha, Ginseng, Schisandra, Rhodiola, Maitake mantarı, kutsal fesleğen ve maça kökü bu bitkilerdendir. Sağlıklı beslenmenin yerini almayacak olsalar da tiroidin işlevinin iyileşmesine, kolesterolü düşürmeye, depresyonu dengelemeye ve PCOS semptomlarının hafifletilmesine yardımcı olurlar.
Uygun bir diyet herkese göre değişir ancak burada ortak nokta doğal ya da organik, taze besinleri düzenli öğün aralıkları ile tüketmek. Her sabah protein içeren kahvaltı yapmak. Akşam 07:00 den sonra bir şeyler yiyip içmemek. Aşırı kilolu kişiler için glisemik indeksi düşük, şeker ihtiva etmeyen, kilo vermeyi destekeyen ve besin açısından zengin bir diyet uygunken; Adrenal veya tiroid problemleri olanlar, yetersiz beslenenler, aşırı stresli ve yorgun kişiler için dinlendirici, zengin ve besleyici kaloriler almaları en iyi yaklaşımdır. Hormonal dengesizliğin nedeni ne olursa olsun, toksinlere maruz kalma durumunun ortadan kaldırılması her iki koşulda da önemlidir. Metabolizmayı hızlandırmak, toksinlerin ve işlenmiş gıdaların vücudumuza girmesini engellemek hormon üretimi için önemlidir. Hormonlarımız, vücuda alınan yapay tatlandırıcılar, pestisitler, koruyucular ve benzeri kimyasallarla bombardımana tutulduğunda, kolayca etkilenir ve güç kaybederler. Eğer hormon dengesizliği ve insülin direnci yaşıyorsanız, süt ürünlerini tüketmemek faydalı olur.
Beslenmeden çıkarılması gereken şeylere odaklanmak yerine, besleyiciliği hedef olarak düşünmek aktif bir yaklaşım olur. Sebze, meyve ve otlarla beslenmeli, serbest gezen hayvanlar, denizde yetişen balık gibi çeşitli doğal anti-inflamatuar yiyecekler tüketilmeli. Somon, fındık, tohumlar, chia, keten, kenevir, badem ve ceviz ve rafine edilmemiş yağlar (hindistancevizi yağı, zeytinyağı ve avokado) gibi.
PCOS’ la baş etmek için kullanılan aynı diyet tedavisi, obezite, kalp hastalığı, otoimmün hastalıklar ve diyabet dahil olmak üzere birçok diğer yaygın hastalığın tedavisini de destekler. Doğal bir yiyecek, işlenmiş, pakete girmiş bir üründen çok daha iyidir. Tiroid ve böbreküstü bezlerinde strese sebep olan kötü beslenme şeklini azaltmak fayda sağlar; bu da yaygın alerjenleri, toksinleri ve kimyasalları temizlemek anlamına gelir. Bu toksinlerden bazıları:
Endokrin sistemi üzerinde etkisi olan kimyasallar vücudun doğal hormon üretimine, taşınmasına etki eden hormonlardır. Günümüz toplumunda, soluduğumuz havada, içtiğimiz suda, sebze ve meyveleri ürettiğimiz toprakta ve satın aldığımız kozmetik veya ev ürünlerinde endüstrileşmenin getirdiği olumsuz etkilerle sık sık karşı karşıya kalıyoruz. Kullanılan tüm bu kimyasallar, vücudumuzun doğal olarak ürettiği hormonları, özellikle de östrojeni taklit edebiliyor. Paketleme malzemelerinden gıdalara bulaşan maddelerin, insanları yapay hormonlara maruz bıraktığı ve aşırı östrojen üretimine ya da gerçek hormonların haddinden fazla üretilmesine neden olduğu araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Bu kimyasallardan bazıları:
PCOS belirtileri olan kadınlar kayropraktik ve akapunktur tedavisi, masaj terapi, bitki terapi ile büyük ölçüde rahatlama sağlayabilir. Stres hormonlarını azaltarak, bedende enerjinin dengelenmesini sağlar.
International Society of Gynecological Endocrinology Derneği’ nin yayınlarında, akupukturun yumurtalıklardaki kan akışını artırarak, yumurtalıktaki kistlerin sayılarını ve yoğunluklarını azalttığı, insülin hassasiyetini dengeleyerek hiperglisemiyi kontrol altına aldığı, kandaki glukoz ve insülin sevilerini düzenlediği görülmüş. Hangi yöntemin sizde daha etkili olduğunu bilebilmeniz için deneyimlemeniz faydalı olur.
Uyku, hormon üretimi, stres kontrolü, hücre yenilenmesi ve kilo kontrolü için elzem. Uykusuzluk, hareketsizlik ve yetersiz beslenmede olduğu gibi, sağlık ve hormonlar üzerinde aynı olumsuz etkilere sebep olur. PCOS’u olan ve olmayan kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre PCOS’ u olan kadınların, olmayanlara oranla iki kat daha fazla uyku problemi yaşadığı anlaşılmış. Aynı zamanda PCOS’u olan ve daha az uyuyan kadınların zihinsel konular ve insülin direnci konusunda daha riskli grupta yer aldıkları tespit edilmiş.
Sürekli olarak yetersiz uyumak kortisol hormonu dahil, stes hormonlarını artırır ve kilonuzu, iştahınızı kontrol altında tutan, insülin ve açlık hormonu seviyelerinde değişikliğe yol açar. Stresiniz ne kadar fazlaysa o kadar fazla uykuya ihtiyacınız olur. Fakat genel oarak, önerilen uyku süresi 7 ile 9 saat arasıdır.
Çok az aktivite ile çok fazla aktivite arasında ince bir ayar bulunur. Eğer egzersiz sağlık sınırlarını aşmışsa, kadınların bedenleri hormonal değişimlere daha duyarlı olduğu için, hemen algılar. Örneğin ‘kadın sporcu üçlemesi sendromu’ (female athlete triad) PCOS’a neden olan bir durum olarak belirtiliyor. Çok fazla egzersiz, sert bir diyet ve çok az kalori alımı sebebiyle ortaya çıkar. Pek çok çalışmaya göre kadın atletlerin aynı zamanda düzensiz regl döngüsüne daha duyarlı olabilecekleri biliniyor.
Tabiki bu, egzersiz yapmayacağınız anlamına gelmez. Kendinizi, bedeninizi tanıyarak, ne kadar egzersize ihtiyacı olduğunu hissederek, sizin için en uygun süreyi, yoğunluğu ve aktivite türünü belirleyebilirsiniz. Yoga ya da açık hava yürüyüşleri gibi restoratif bir egzersiz programı izleyebilirsiniz. Kortisol ve kan şekeri seviyeniz yüksekse, fazla birkaç kilonuz olduğu anlamına gelir. Bu durumda yapacağınız egzersizler bu fazladan birkaç kiloyu vermek odaklı olmalıdır. Ancak, çok her zaman iyi demek değildir. Yorgunken kendinizi zorlamanın daha fazla hormonal stres yaratacağını hatırlamakta fayda var.
Vücudunuza yerleşmiş olan strese yakından bakın. Egzersizi hangi yoğunlukta yaptığınızı değerlendirin. Adrenalleri aşırı uyarmadan, insülin duyarlılığı ve vücudunuzdaki fazla yağı yakmak için yeterli egzersize odaklanın. Kısacası yaptığınız aktivitede dengeyi gözetin.
Geleneksel olarak PCOS tedavisinde kadınlara kilo vermeleri tavsiye edilir. Bu tavsiye çoğu zaman tek başına etkili olmaz çünkü bu durumu iyileştirmek yaşam tarzınızı değiştirmenin bir sonucu olarak gerçekleşir. Böylece insülin direnci ve düzensiz regl döngüsü semptomlarını azaltabilirsiniz.
Penn State College of Medicine tarafından yürütülen, PCOS’lu kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, kısıtlı kalori alımı ve düzenli egzersiz programı izlemek gibi yaşam tarzı değişiklikleri yapan kadınlarda, sadece doğum kontrol hapı kullanan grubun aksine, metabolik sendrom oluşumu olmaksızın ciddi kilo kaybı olmuş. Yaşam tarzını değiştiren grupta yumurtlama oranı %60, hem yaşam tarzını değiştiren hem de doğum kontrol hapı kullanan grupta ise %67 oranında artış saptanmış. Araştırma devam ederken %20 oranında ise canlı doğum gerçekleşmiş.
PCOS, yüksek kolestrol, diyabet, uyku apnesi ve yüksek tansiyon riskini artırır. Yaşam tarzınızda yapacağınız değişiklikler bu riskleri oldukça azaltabilir. Genelllikle obezite PCOS semptomlarını şiddetlendirir. Kilo vererek bu semptomların şiddeti büyük ölçüde azaltılabilir ve doğurganlık, glukoz toleransı artırılabilir ve menstruasyon düzenlenebilir.
PCOS’ u hafifletmek için kullanılan en belirgin doğal metod inositol. İnositol bir B Grubu vitaminidir. Meyvelerde, baklagillerde, hubabatta ve kuruyemişte bulunan bir şeker alkol bileşimidir. Kantalup cinsi kavununda ve portakalda en yüksek seviyede bulunur.
İki tür inositol bulunur: Myo-inositol ve D-chiro-inositol. Günlük 1.200-2400 mg. inositol alımının PCOS belirtilerini büyük ölçüde iyileştirdiği bulunmuş. Inositol takviyesinin insülin direncini rahatlattığı, kan basıncını, kandaki erkeklik hormonlarını ve yüksek trigliseridleri düşürdüğü pek çok çalışmada ıspatlanmıştır. Inositol yumurtlamayı artırdığı için sonuç itibari ile doğurganlığı da destekler.
Hormonlar, vücudunuzdaki tüm organlardan sinyal alan adrenal, tiroid ve hipofiz bezlerinden salgılanır. Hormonlar kalp atış hızını, sindirimi, ruh halini, doğurganlığı ve çok daha fazlasını metabolizma için kullanma yeteneğine sahiptir. Yaşamın neredeyse her yönünü kontrol etmeleri açısından hayati bir öneme sahiptirler. Vücut bir stres oluşumunda, östrojen veya progesteron gibi üreme hormonlarının üretimini durdurulabilir.
Badem büyüklüğünde ve beynin bir parçası olan hipotalamus, endokrin sisteminizin kontrol merkezidir. Hipotalamus kan dolaşımı yoluyla tüm vücudu dolaşarak beyine ulaşan birçok hormondan hiç durmaksızın bilgi alır.
Vücut stres altındaysa, hipofiz bezi bunu telafi etmeye çalışır. Bu nedenle bazı dengesizlikler ortaya çıkmaya başlar. Bu durum östrojen, testosteron, büyüme hormonları, açlık hormonları ve stres hormonlarının salgı miktarını etkiler. Eğer hipofiz bezi stres altındaysa ACTH Hormonu (adrenokortikotropik hormon) salgılar. ACTH Hormonu adrenal bezlere kortizol ve adrenalin de dahil olmak üzere stresle ilişkili hormonlar salgılaması emrini verir. Bu vücudunuzun savaş ya da kaç mekanizmasını başlatır. Örneğin: Adrenalin, kan basıncını ve nabzı artırır, kortizol ise glikozu kaslara yönlendirir, böylece korkutucu, yaşamsal tehdit oluşturan durumlardan kaçmak için enerjiniz olur. HPA aksı (hipotalamo-hipofiz-adrenal aksı-endokrin bezleriniz arasındaki geri bildirim etkileşimi) her çeşit strese aynı şekilde cevap verir ve bu durum endokrin sisteminizde tam anlamıyla hasar yaratır ve kadınlık hormonları seviyelerinde anormalliklere neden olur. Sonuç; PCOS belirtileridir. Yumurtlamanın olmaması, yumurtaların serbest bırakılmaması, adet döngüsünün olmaması ve erkeklik hormonlarının baskın olması durumu dahil, pek çok semptom görülür. Elbetteki savaşma moduna geçmiş bir vücudun en temel önceliği hayatta kalmak iken, yumurtlamayı ertelemesine şaşmamalı.
PCOS teşhisi konarken bazı çelişkiler ortaya çıkabiliyor. Polikistik over sendromu kriterlerinin çeşitli olması, bu teşhisin üreme çağındaki kadınlara sıklıkla gerekli gereksiz konulup konulmadığı sorgulanmıştır. Bu konuda etkili araştırmacılardan birisi olan Richard Legro, PCOS tanısı konması için netlikle üç kriterin saptanmış olması gerektiğini belirtmiştir.
Bunlar: Androjen miktarının fazla olması, yumurtlama probleminin olması ve polikistik overlerin var olması. (Ergenlerde androjen fazlalığı olması kilit nokta olarak belirtmiştir.)
Yıllarca, PCOS semptomları ile mücadelede en yaygın tavsiye, düşük glisemik indeksli beslenme, kilo vermek ve kan şekerini sağlıklı bir seviyede tutmaktı. Bununla birlikte, sadece karbonhidratı kesmek normal ve düşük kilolu kadınlar için polikistik over sendromuna çare olmadı. Bazı uzmanlar artık PCOS tedavisinde doğal tıp terapilerinin öneminden bahsediyor. Diyet ve egzersizin yanında akupunktur, takviyeler, bitkisel çareler ve beden-zihin yaklaşımı önemli çözüm önerlerinden bazıları. PCOS’u ister konvensiyonel yollarla ister tamamlayıcı ve alternatif tıp yoluyla tedavi edin, her koşulda çözümü ve tedavisi her kadın için farklı. Herkese iyi gelen tek tür iyileştirici bir yöntem söz konusu değil. Diyet her şey demek değil. Yaşam şekli, stres yönetimi, öğün aralıkları ve egzersiz yoğunluğu, egzersiz türü gibi tüm faktörler kadının üreme sisteminde önemli bir rol oynar. Beden hem içsel hem de dışsal stres faktörlerini tespit edebilir. Kan şekerinde düzensizlik, yetersiz uyku veya fiziksel aktivite eksikliği gibi içsel stres unsurları vücudun dengesini bozar. Kronik stres huzur duygusunu azaltır.
Doktora danıştığınızda menstrüel döngünüzü düzenlemek için doğum kontrol hapı reçete edebilir. Genellikle insülin direnci, polikistik over sendromu gibi metabolizmadan kaynaklanan durumlar kilit noktalar olarak değerlendirilir. Bu nedenle, diyabet ilaçları da PCOS tedavisinin bir parçası olarak, insülin direncini düşürmek için reçete edilebiliyor.
Eğer doktorunuz diyabet ilacı reçete ederse, bunun sizin için en uygun yöntem olup olmadığını araştırmak ve doktorunuzla müzakere etmek sizin sorumluluğunuz. İlaçlar hastalığa tek bir açıdan yaklaşır. Bu nedenle belenme şekliniz, stres yönetme kabiliyetiniz ve egzersiz planınıza özen göstermeniz, tedavi sürecine oldukça etki eden faktörlerdir. Sağlığı tüm yönleriyle, bütüncül bir yaklaşımla ele almak en etkili yöntemdir.
*Yayınlanan makale ve eğitimlerden haberdar olmak için blogun sağ tarafında yer alan ‘Blog’u Takip Et’ kutusuna email adresinizi bırakabilirsiniz.
**Verilen bilgiler bilgilendirme amaçlıdır, tanı, teşhis ya da tedavi niteliği taşımaz. Hastalıklarınız için uzman doktorunuza danışmanızı tavsiye ederiz.
***Kaynaklar: Dr.Axe, Dr.Norhrup, Dr.Romm, http://www.journalagent.com/turkhijyen/pdfs/THDBD_73_1_81_88.pdf