Öğrenci: Başkalarını eleştirmekten, ön yargı ile bakmaktan ya da yargılamaktan kurtulup, nasıl kendime ve kendimi düzeltmeye odaklanabilirim?
Gülenay Pema: Harika bir soru. Eminim bir çoğumuz bu soruyu kendimize sormuşuzdur.
Başkalarını yargılamak, kendi “eksik”lerimize odaklanmaktan daha kolay gelir. Zira kendimizi başkalarını eleştirirken bulduğumuz anları fark ettiğimizde (eğer bellirli bir farkındalığımız oluşmuşsa), bu yargılı davranışın bir faydası olmadığını gördüğümüz gibi beraberine getirdiği hissiyat rahatsızlık verici, uyumlu olmayan bir hissiyattır. Hem eleştirdiğimiz kişi hakkında senaryolar üretmeye, hafızayı çalıştırmaya başlarız hem de kuvvetle muhtemel, objektif olmayan varsayımlar üretmeye.
Bu durumlarda bize yardım edecek şey, dikkati takip etmek. Diğerlerine dikkatimizi verdiğimiz “an”ı yakalamak ve o “an”da onlarda pozitif olarak gördüğümüz karakter özelliklerine odaklanmak ve bunları taktir etmektir. “Negatif” olarak gördüğümüz özelliklerin yerine, kendimize bu kişinin hangi pozitif yönlerini örnek almak, öğrenmek istediğimizi sorabiliriz.
Ne zaman çevrenizdekilerin (ister çok yakın arkadaşınız, ister pek tanımadığınız birisi) dedikodu yaptığına veya birisini yerdiğine tanık olursanız, sessiz kalın, zekice konuyu değiştirin veya olumlu, tarafsız yorumlar yapın.
Bu şekilde davrandığınızda insanlar dedikodu ve gereksiz konuşmalara katkıda bulunmadığınızı, ilgilenmediğinizi anlayacaklar ve bunu yanınızda yapmayı bırakacaklardır. Çünkü bünyeniz, varlığınız farklı bir titreşime gelmiş olacak, ve bu tür kişiler yanınızda dedikodu yapamayacaklardır.
Siz de bu şekilde hem kendinize saygınızı hem de diğerlerine saygıyı pekiştirip aslında “diğer”in yanlızca bir kavram olduğunu, herkesin bizden izler taşıdığını ve bize ayna tutan birer öğretmen olduğunun erdemine ulaşabileceksiniz.
Nisargadatta Maharaj'ın "Ben O'yum" Kitabından Sorular:
Soran: Bütün üstadlar meditasyon yapmayı öğütlerler. Meditasyonun amacı nedir?
Maharaj: Biz duyuların ve eylemlerin dış dünyasını biliyoruz, fakat duyguların ve düşüncelerin iç dünyası hakkında bildiklerimiz çok az. Meditasyonun başta gelen amacı içsel yaşamımızın farkına varıp, onunla yakınlık kurmamızdır. Nihayi amaç, hayatın ve bilincin kaynağına ulaşmaktır. Sırası gelmişken, meditasyon uygulaması karakterinizi derin bilçimde etkiler. Bizler bilmediklerimizin esiriyiz; bildiklerimizin ise efendisi. İçimizde her ne kusur ya da zayıflık keşfedersek ve onun nedenlerini ve işleyiş biçimini anlarsak, sadece bu bilme onu yenmemiz demektir; biliçaltında olan, bilinç düzeyine çıkarıldığı zaman eriyip gider. Bilinçaltının çözülüşü enerjiyi serbest bırakır, zihin kendini yeterli hisseder ve sakinleşir.
S: Sakin, dingin bir zihnin yararı nedir?
M: Zihin sükunet bulduğunda kendimizi saf tanık halimizle görüp tanırız. Kendimizi deneyimden ve deneyimleyenden geri çeker, her ikisi arasında ve her ikisinin de ötesinde olan saf farkındalık halimizle onlardan ayrı, bağımsız dururuz. Kişinin kendini özdeşleştirdiği “ben şuyum”, “ben buyum” sanılarına dayanan kişilik yine devam eder fakat, sadece nesnel dünyanın bir parçası olarak. Ama tanık ile özdeşleştirilmesi bitmiş olur.
S: Anlayabildiğime göre, ben birçok düzeyde yaşamaktayım. Ve her bir düzeydeki yaşamın kendi enerji gereksinimi vardır. Ben (Öz), doğası gereği, her şeyden hoşlanır (sevinç ve haz duyar) ve onun enerjileri dışarıya doğru akar. Meditasyonun amacı enerjilerin daha yüksek düzeylerde biriktirilmesi değil midir, yoksa amaç, onları yukarı doğru gerisin geri iterek yüksek düzeylerin de gelişip zenginleşmesini sağlamak mıdır?
M: Bu konu düzeylerden ziyade gunalar (nitelikler) konusudur. Meditasyon bir sattvik faaliyettir (Satma faaliyetidir) ve tamas (atalet) ve rajas (hareketlilik) hallerinin tamamen giderilmesini amaçlar. Saf sattva (uyum) tembellikten, huzursuzluktan ve hareketsiz kalamamaktan tamamen özgür olmaktır.
S: Sattva’yı nasıl güçlendirmeli?
M: Sattva her zaman güçlüdür ve arıdır. O güneş gibidir. O bulutlarla ve tozla karartılmış görünebilir ama bu yanlızca onu gözlemleyenin görüş açısından böyledir. Kararmanın nedenleriyle uğraşın, güneşle değil.
S: Sattva’nın yararı nedir?
M: Gerçeğin, iyiliğin, uyumun, güzelliğin yararı nedir? Onların hedefleri yine kendileridir. Her şey kendi haline bırakıldığı zaman, onlara karışılmadığı, onlardan kaçınılmadığı ya da peşlerine düşülmediği ya da kavramlarla dondurulmadıkları, fakat tam bir farkındalık halinde yaşandıkları zaman, kolayca kendiliğinden tezahür ederler. Böyle bir farkındalığın zaten kendisi sattva’dır. O nesneleri ve insanları kullanmaz – onlara doyum sağlar, amaçlarını gerçekleştirir.
S: Madem ki sattva’yı düzeltmem mümkün değil, şu halde tamas ve rajas ile mi uğraşmalıyım? Onlarla nasıl uğraşacağım?
M: Onların sizin üzerinizdeki ve içinizdeki etkilerini izleyerek. Onların işleyişlerini fark edin, onların sizin düşünce ve davranışlarınızdaki ifadelerini gözleyin, o zaman yavaş yavaş üzerinizdeki baskıları gevşeyecek ve sattva’nın berrak ışığı ortaya çıkacaktır. Bu zor ve uzayıp giden bir süreç değildir, başarının tek şartı ise sadece samimi ve ciddi istektir.