Son günlerde kadına şiddet gösteren erkek psikolojisi üzerinde araştırma yapıyorum. Bu önemli konu gündemime bir tanıdığım hakkında aldığım duyum üzerine girdi. Elbet duyduğumdan oldukça etkilendim, ancak olaya biraz daha derinden bakınca tanıdığım bu kişinin profilinde eksik olan taşlar da yerine oturarak, uzun zamandır gördüğüm psikolojik bozuklukların bir nevi açıklaması olmuş oldu.
Bu makalenin de amacı, her makalemde olduğu gibi, karanlığa ışık tutmak. Ancak bize ancak belirli bir oranda ışık tutmak düşüyor, ışığı görebilme vasfı ise ancak Yaradan ve bağışladığı tevekkül ile olası. Mevlana’nın dediği gibi “Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.”
Kişi kendini bilme, tanıma yolunda ilerlerken böyle sert yaşam şekillerine maruz kalması olası. Zira hep karanlık yönlerimize bakmaya, keşfetmeye olan cesaretten ve iyileşmeleri, dönüşmeleri için çaba göstermekten bahsediyorum.
Tüm olay burada aslında; cesaret, azim ve tevekkül.
Eğer bu üçlüden birisi eksik ise kişi yıllar geçse ve hatta bir ömür geçse bile aynı karanlık yerden, bilinçaltından hareketlerine devam ediyor. Belki karanlığın şekli değişiyor ama azap aynı. Hem kendine hem başkalarına.
Üstelik yıllar form değiştiren şiddeti azaltmıyor, kişinin bünyesinde daha derinlere iterek ciddi fiziksel rahatsızlıklara yol açıyor.
Aslına bakarsanız fiziksel şiddet uygulayan da uygulatan da ciddi testlerden geçmekte. İki tarafında anne ve babası ile olan travmatik geçmişleri buna etken. Çocuk babasının annesine şiddet uyguladığını görerek büyüyor ya da aynı baba-anne çocuğa şiddet uyguluyor. Bu tür şiddete maruz kalmış bir çocuk küçük yaşlarda evcil hayvanlara, ergin yaşlarda da kız arkadaşı veya eşine fiziksel ya da duygusal şiddet uyguluyor.
Kesin olan bir gerçek var ise o da kız arkadaşına ya da eşine şiddet uygulayan bir erkeğin en belirgin özelliği korkuyor, yetersiz ve değersiz hissediyor olması. Erkeklerde yetersizlik durumu cinsel iktiradsızlığa kadar gidiyor, ki bu da oldukça derin bir psikolojik durum.
Öncelikle güç gösterisi yapmasının bir kaç nedeni olabilir. Bazı durumlarda bu tür şiddet uygulaması, şiddet uygulanan tarafın içindeki iyilik unsurunun hazmedilememesi ile ilgili. Tıpkı bazı oğlan çocuklarının minik kedileri sıkıştırıp, bundan zevk almaları gibi. Yani iyilik, narinlik, kibarlık, güzellik, sevecenlik şiddet uygulayan adama dokunuyor, batıyor, kızıştırıyor, içinde bir şeyleri harekete geçiriyor.
Tabi ki yine korku bazlı, çünkü adam olmayı, erkek olmayı erken yaşta agresif olmakla, şiddet göstermekle, gövde gösterisi yapmakla eş anlamlı bulduğundan, adam olma hissiyatını kız arkadaşını ya da eşini kontrol altında tutmaya çalışarak sürdürüyor. Elbette ki bu sahte kontrol hali, bilinç altında yeterli gelmediği için yaptığı bu şiddet gösterisi suçluluk hissiyatına dönüşüyor. Ve aynı adam bu sefer mağdur rolünü alıyor ve yine üstü kapalı da olsa farklı bir tür duygusal manipülasyon ile şiddet uyguluyor.
Tüm bu davranış şekilleri daha fazla sevilme arzusundan geliyor. Erkek sevgiyi kendi içinde bulamıyor, ve acı çektirip-çekerek tatmin olmaya çalışıyor. Yani sevgiden anladığı acı vermek ve acı çekmek. Çünkü çocukluk yaşlarında annesinden ve babasından sevgi olarak şiddeti görüyor. Eckhart Tolle bu durumu “acı beden” tanımlamasında kapsamlıca açıklar. Acı bedenlerini besleyerek yaşayan kişiler etraflarında iyilik, huzur ve uyumu ancak belirli bir süre, kaldırabiliyorlar, bir müddet sonra kana susamış vampir misali, tekrar acı çektirecek, arıza olacak durumlar yaratılıyor. Şiddetsiz, dürüst, uyumlu iletişim yerine, komplike, uyumsuz ve yaraları deşen bir iletişim hali geliyor. Ve acı beden beslenmek için sürekli bu kısır döngüleri ilişkilerinde yaşamaya devam ediyor.
Derin izler bırakan bu durum yetişkinlik çağında kişinin dış dünyaya çok düzgün, edepli, seviyeli ve hatta çok sevecen gözüküp, yakın karşı cins ilişkilerinde derinlerindeki sado-mazo kişilik davranışlarını göstermesi ile ortaya çıkıyor.
Devamı için tıklayınız.
Son günlerde kadına şiddet gösteren erkek psikolojisi üzerinde araştırma yapıyorum. Bu önemli konu gündemime bir tanıdığım hakkında aldığım duyum üzerine girdi.
Kişinin kendini bilme, tanıma yolunda ilerlerken böyle sert yaşam şekillerine maruz kalması olası. Zira hep karanlık yönlerimize bakmaya, keşfetmeye olan cesaretten ve iyileşmeleri, dönüşmeleri için çaba göstermekten bahsediyorum.
Tüm olay burada aslında; cesaret, azim ve tevekkül.
Eğer bu üçlüden birisi eksik ise kişi yıllar geçse ve hatta bir ömür geçse bile aynı karanlık yerden, bilinçaltından hareketlerine devam ediyor. Belki karanlığın şekli değişiyor ama azap aynı. Hem kendine hem başkalarına.
Üstelik yıllar form değiştiren şiddeti azaltmıyor, kişinin bünyesinde daha derinlere iterek ciddi fiziksel rahatsızlıklara yol açıyor.
Aslına bakarsanız fiziksel şiddet uygulayan da uygulatan da ciddi testlerden geçmekte. İki tarafında anne ve babası ile olan travmatik geçmişleri buna etken. Çocuk babasının annesine şiddet uyguladığını görerek büyüyor ya da aynı baba-anne çocuğa şiddet uyguluyor. Bu tür şiddete maruz kalmış bir çocuk küçük yaşlarda evcil hayvanlara, ergin yaşlarda da kız arkadaşı veya eşine fiziksel ya da duygusal şiddet uyguluyor.
Kesin olan bir gerçek var ise o da kız arkadaşına ya da eşine şiddet uygulayan bir erkeğin en belirgin özelliği korkuyor, yetersiz ve değersiz hissediyor olması. Erkeklerde yetersizlik durumu cinsel iktiradsızlığa kadar gidiyor, ki bu da oldukça derin bir psikolojik durum.
Öncelikle güç gösterisi yapmasının bir kaç nedeni olabilir. Bazı durumlarda bu tür şiddet uygulaması, şiddet uygulanan tarafın içindeki iyilik unsurunun hazmedilememesi ile ilgili. Tıpkı bazı oğlan çocuklarının minik kedileri sıkıştırıp, bundan zevk almaları gibi. Yani iyilik, narinlik, kibarlık, güzellik, sevecenlik şiddet uygulayan adama dokunuyor, batıyor, kızıştırıyor, içinde bir şeyleri harekete geçiriyor.
Tabi ki yine korku bazlı, çünkü adam olmayı, erkek olmayı erken yaşta agresif olmakla, şiddet göstermekle, gövde gösterisi yapmakla eş anlamlı bulduğundan, adam olma hissiyatını kız arkadaşını ya da eşini kontrol altında tutmaya çalışarak sürdürüyor. Elbette ki bu sahte kontrol hali, bilinç altında yeterli gelmediği için yaptığı bu şiddet gösterisi suçluluk hissiyatına dönüşüyor. Ve aynı adam bu sefer mağdur rolünü alıyor ve yine üstü kapalı da olsa farklı bir tür duygusal manipülasyon ile şiddet uyguluyor.
Tüm bu davranış şekilleri daha fazla sevilme arzusundan geliyor. Erkek sevgiyi kendi içinde bulamıyor, ve acı çektirip-çekerek tatmin olmaya çalışıyor. Yani sevgiden anladığı acı vermek ve acı çekmek. Çünkü çocukluk yaşlarında annesinden ve babasından sevgi olarak şiddeti görüyor. Eckhart Tolle bu durumu “acı beden” tanımlamasında kapsamlıca açıklar. Acı bedenlerini besleyerek yaşayan kişiler etraflarında iyilik, huzur ve uyumu ancak belirli bir süre, kaldırabiliyorlar, bir müddet sonra kana susamış vampir misali, tekrar acı çektirecek, arıza olacak durumlar yaratılıyor. Şiddetsiz, dürüst, uyumlu iletişim yerine, komplike, uyumsuz ve yaraları deşen bir iletişim hali geliyor. Ve acı beden beslenmek için sürekli bu kısır döngüleri ilişkilerinde yaşamaya devam ediyor.
Derin izler bırakan bu durum yetişkinlik çağında kişinin dış dünyaya çok düzgün, edepli, seviyeli ve hatta çok sevecen gözüküp, yakın karşı cins ilişkilerinde derinlerindeki sado-mazo kişilik davranışlarını göstermesi ile ortaya çıkıyor.
Bu tür bir yaşam haliyle kişinin psikolojik literatürde şizoaffektif bozukluk olarak bilinen, bir tür şizofren ve bi-polar halin arasındaki bir davranış türüne yol veriyor.
Şizoaffektif bozukluk: Şizofren etkisi kişinin olayları salt kendi gördüğü şekilde algılaması -ki bu algılamanın şizofren boyutu derin bilinç-altı yaralar- ve şizofren etki ile gösterilen davranışı müteakip olan ruh haliyeti bozukluğu yani bi-polar. Bi-polar davranış bozukluğu yoğun depresif ve aktif hallere verilen isimdir. Yani bir öyle bir böyle diye tabir ettiğimiz, uçlarda yaşayan bir kimlik hali. Günümüzde genç nesilin kimlik arayışı sürecinde yaşadığı geçici dönem. Velhasıl ergenlikte yaşanıp atlatılması gereken bu dönem yetişkin yıllara damgasını vurmaya devam ediyor. Bi-polar’da kişi manik halinden daha fazla süre depresyonda kalabiliyor.
Bu durum tedavi edilmeyince, kişi erken yaşlarda bağımlılıklar geliştirir. Alkol, sakinleştirici ve anti-depresan türü ilaçlara bağımlı haline gelir.
Hepimizin bildiği gibi bu bağımlılıklar kişiyi tedavi etmez, suyun yolunu değiştirip, debisini arttırıp, akıntıyı dengesiz ve kontrol edilemez bir seviyeye getirir.
Elbette bu detaylı konuyu burada kapsamlı olarak açıklayamayacağım ancak eğer böyle bir duruma maruz kalan bir tanıdığınız var ise destek alması konusunda ona yardımcı olabilirsiniz.
Bu tür şiddet yalnızca fiziksel değil, duygusal alanlarda da kendisini gösteriyor. Ceza verme, yok sayma ve manipülasyon üç önemli örnek. Bu tür ilişkilere bağımlılık kadın ve erkek demeden, ilişkilerin kısır döngüde ilerlemesine neden oluyor.
Makalenin sorular kısmına geçmeden evvel eğer şiddete maruz kalıyorsanız, ya da kalan bir kadın tanıyorsanız, sizi bu konuda profesyonel çalışmalar yapan ve yasalara hakim bir dernek ile bağlantıya geçirebilirim.
Aşağıda aile terapistleri ve psikologlardan olayın özüne dair sorulan sorulara verdikleri yanıtları yayınlıyorum.
“Birincisi ahlak… Dövmeyi yanlış diye düşünmüyor erkek, ailenin geleneksel yapısına bağlı olarak. İkincisi korktuğu vakit, utanç duyduğu vakit, agresif olması. Bu sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da böyle. Kontrolü ve gücü elinde tutma isteğine, kendisinin adam yerine koyma isteğine aykırı davranışlar gördüğünde şiddete yöneliyor. Karısında ahlak değerlerine tehdit unsuru görüyorsa ve rol model aldığı babasının da annesine şiddet uyguladığını görmüşse ya da kendisi küçükken şiddete maruz kalmışsa tüm bu faktörler onu şiddete iter.
Çocuk, kendisine şiddet gösteren babasına ilerde nasıl dönüşür?
Baba şiddet uygularken, tam da o anda babanın hissetmediği şeyleri çocuk hissetmeye başlar. Yani babada o an eksik olan duyguları hissederek, çocuk babasıyla bütünleşebilir. Örneğin, şiddet sırasında babada utanç yoktur, bunu hissetse zaten yapmaz. Çocuk babasından utanır. O utancı içinde duyar. Baba acizlik göstermez kendisini öfkeye verir. O acizliği çocuk hisseder. Çocuk o sırada babayı içine alır, kendisini onunla içselleştirir.
Bir çocuk güvencede olduğu vakit mutludur…
İşte çocuk bu şekilde kendisini bütünleştirerek, utanç ve acizlik duyguları ile babasına reaksiyon gösterdiği vakit, yine babasından ayrılmasına gerek kalmıyor. Ancak bu şekilde yine onun yanında, ne olursa olsun güven duyabiliyor. Güven duyduğunda da mutlu hissediyor. Ben yine “onunum, ben babamın’ım” diyebiliyor. O yüzden ilerde, bu geçmişi yaşamış insanlardan, “Babam da haklıydı, ben de çok yaramazdım” benzeri sözler duyabiliyoruz. Ve anlıyoruz ki babasını ancak bu şekilde içselleştirebilmiş.
Kadınlar da bu şekilde içselleştiriyor mu kocalarını?
Evet. Kadının kendisinin ezik olarak büyümüş olması. Bu erkeğin şiddete yönelirken yardım aldığı bir durum. Agresif adam da kendini geliştirmemiş, bir yerde ezik, korkan bir adam. Acı ve korku birbirini destekliyor. Bu iki insan birbirini bulduğunda, tipleri bile birbirlerini çekmese, 40 yıldır tanıyormuş gibi hissedebilirler, bu ezik olarak tanımladığımız ortak özelliklerinden dolayı. Bilinçaltınızdaki aynı konularınızın birbirini anlaması bu yakınlığa neden oluyor.
Ama bu ikisinin de aciz olan tarafı, neden çekiyorlar birbirlerini?
Acizler, dolayısıyla çok daha fazla anlaşılmaya muhtaçlar, sevgiye, oldukları gibi kabul edilmeye herkesten daha muhtaçlar… İlk etapta bu yüzden birbirlerine uyuyorlar. İlk başta birbirlerinden gördükleri ufacık bir sevgi, onları yumuşatmaya yetiyor. Çünkü hiç o sevgiyi görmemişler. Şiddet uygulayan adamda aslında bu sevgi de daha sonra böyle ortaya çıkıyor… sonradan acayip bir pişmanlık kendisini gösteriyor.
Aynı döven adam karısının önünde diz de çöküyor?
Evet. “Beni affet, ben sensiz yapamam” diyor, buna inanıyor.
Bende sizinle aynı sorularla boğuşuyorum. Ne yapmalı nasıl davranmalı bilmiyorum. Her seferinde evden kovuluyor ya da terk ediyorum sonra yine özürler yalvarmalar bağışlamalar sonra yine aynı yine aynı..