“Birine hakim olmak faydasızdır. Faydasız bir enerji kaybıdır. Bununla hiçbir şey kazanamazsın. Yalnızca egoist bir hakimiyet duygusu. Bu kötüdür, karanlık bir sanattır. Kara büyü ile ak büyü arasındaki fark budur. Kara büyü, başkalarına hakim olmaya çalışırken, enerjini kullanman, onu boşa harcaman demektir. Ak büyü, aynı yöntemleri kullanmak, ama enerjini kendi hayatına hakim olmak, kendi kendinin efendisi olmak için kullanmak demektir.
Tek faydalı şey, kendine hakim olmaktır.
Ve unutma, bazen benzerlikler olur. Bir buda (aydınlanmış kişi) senin içine yöneldiğinde, o sana hakim olmasa bile onun hakimiyeti altına girersin. O sana hakim olmaya çalışmamaktadır, ama sen onun hakimiyeti altına girersin çünkü o kendisinin efendisidir. Ve öyle bir efendidir ki, çevresindeki herkes köleleşir. Ama o, bilinçli bir çaba harcamamaktadır. Tersine, o daima direnir: “Kendi efendin ol… Bunu unutma.”
Buda, kim olursa olsun, ona yönelen birisinin onun kölesi olacağını bilir. Buda hiçbir şey yapmamaktadır; o kimseye hakim olmaya çalışmamaktadır, ama bunun olacağını da bilir. Gautama Buda’nın ölmeden önceki sözleri şunlardı: “Kendine ışık ol”. Ölüyordu ve Ananda (en yakını) ölmeden önce ona sordu: “Sen artık var olmadığında, biz ne yapalım?” O dedi ki: “Benim artık var olmamam iyi. O zaman kendi efendin olabilirsin. Kendine ışık ol. Bu iyidir çünkü ben artık var olmadığımda sen benim hakimiyetimden kurtulacaksın.”
Başkalarına hakim olmaya çalışanlar, seni köleleştirmek için her yolu denerler. Bu kötüdür, şeytanidir. Kendi efendileri olanlar senin de efendi olmana yardım ederler ve onlar kendi etkilerini kesmek için her yolu denerler. Bu pek çok şekilde yapılabilir.
Sana bir olayı anlatayım. Ouspensky, Gurjieff’in baş müridi, on senedir Gurjieff’in altında çalışıyormuş. Gurjieff’in altında çalışmak çok zormuş. O sonsuz manyetizma sahibi bir adammış. Kim yanına gelse, ona çekilirmiş.
Bu tür insanların yanındayken ya onlara çekilirsin ya da onlardan korkar ve onlara karşı çıkarsın, ama onlara karşı kayıtsız kalamazsın. Ya onların yanında, ya da karşısındasındır; bu tür insanlara kayıtsız kalamazsın. Ve bu karşı çıkış bir güvenlik önlemidir. Manyetik birine yaklaştığın zaman ya onun kölesi olursun, ya da kendini korumak için düşmanı olursun, çünkü bu bir korunma önlemidir. Devamı için tıklayın.
“Birine hakim olmak faydasızdır. Faydasız bir enerji kaybıdır. Bununla hiçbir şey kazanamazsın. Yalnızca egoist bir hakimiyet duygusu. Bu kötüdür, karanlık bir sanattır. Kara büyü ile ak büyü arasındaki fark budur. Kara büyü, başkalarına hakim almaya çalışırken, enerjini kullanman, onu boşa harcaman demektir. Ak büyü, aynı yöntemleri kullanmak, ama enerjini kendi hayatına hakim olmak, kendi kendinin efendisi olmak için kullanmak demektir. Tek faydalı şey, kendine hakim olmaktır.
Ve unutma, bazen benzerlikler olur. Bir buda (aydınlanmış kişi) senin içine yöneldiğinde, o sana hakim olmasa bile onun hakimiyeti altına girersin. O sana hakim olmaya çalışmamaktadır, ama sen onun hakimiyeti altına girersin çünkü o kendisinin efendisidir. Ve öyle bir efendidir ki, çevresindeki herkes köleleşir. Ama o, bilinçli bir çaba harcamamaktadır. Tersine, o daima direnir: “Kendi efendin ol… Bunu unutma.”
Buda, kim olursa olsun, ona yönelen birisinin onun kölesi olacağını bilir. Buda hiçbir şey yapmamaktadır; o kimseye hakim olmaya çalışmamaktadır, ama bunun olacağını da bilir. Gautama Buda’nın ölmeden önceki sözleri şunlardı: “Kendine ışık ol”. Ölüyordu ve Ananda (en yakını) ölmeden önce ona sordu: “Sen artık var olmadığında, biz ne yapalım?” O dedi ki: “Benim artık var olmamam iyi. O zaman kendi efendin olabilirsin. Kendine ışık ol. Bu iyidir çünkü ben artık var olmadığımda sen benim hakimiyetimden kurtulacaksın.”
Başkalarına hakim olmaya çalışanlar, seni köleleştirmek için her yolu denerler. Bu kötüdür, şeytanidir. Kendi efendileri olanlar senin de efendi olmana yardım ederler ve onlar kendi etkilerini kesmek için her yolu denerler. Bu pek çok şekilde yapılabilir.
Sana bir olayı anlatayım. Ouspensky, Gurjieff’in baş müridi, on senedir Gurjieff’in altında çalışıyormuş. Gurjieff’in altında çalışmak çok zormuş. O sonsuz manyetizma sahibi bir adammış. Kim yanına gelse, ona çekilirmiş.
Bu tür insanların yanındayken ya onlara çekilirsin ya da onlardan korkar ve onlara karşı çıkarsın, ama onlara karşı kayıtsız kalamazsın. Ya onların yanında, ya da karşısındasındır; bu tür insanlara kayıtsız kalamazsın. Ve bu karşı çıkış bir güvenlik önlemidir. Manyetik birine yaklaştığın zaman ya onun kölesi olursun, ya da kendini korumak için düşmanı olursun, çünkü bu bir korunma önlemidir.
Ouspensky ona gelmiş, onunla kalmış, onunla çalışmış ve artık verilecek teorik bilgi kalmamış. Gurjieff bir eylem adamıymış. Teknikler verirmiş ve biri mutlaka işe yararmış. Sonra Ouspensky belli bir kristalizasyona erişmiş. Bütünleşmiş biri olmuş; dönüşmüş. Henüz tamamen aydınlanmış değilmiş, ama bizim kadar derin uykuda da değilmiş. Aradaymış, tam kıyıda.
Sabahın yaklaştığını hissettiğinde, sabahın yaklaştığını gösteren sesleri dinlemeye başladığında, uykudasındır, ama tamamen uykuda değilsindir. Uyku gitmenin kıyısındadır. Henüz uyanık değilsin, yine uykuya dalabilirsin. Tam yüzeydesin, uyanmanın kıyısındasın.
Ve Ouspensky uyanmanın kıyısındayken, artık Gurjieff’in ona daha fazla yardım edeceğini çünkü doğru anın bu olduğunu düşünüyormuş. Ama aniden Gurjieff öyle tuhaf davranmaya başlamış ki Ouspensky ondan ayrılmak zorunda kalmış. Gurjieff ona öyle tuhaf davranmaya başlamış, öyle saçma, çelişkili, anlamsız (yüzeyde) şeyler yapmaya başlamış ki Ouspensky yanından ayrılmak zorunda kalmış.
Gurjieff ona gitmesini hiç söylememiş. O kendi kararıyla ayrılmış, ona karşı çıkmış, delirdiğini söylemiş. Ders vermeye başlamış ve hep şöyle diyormuş; “Gurjieff’in, öğretmenimin öğrettiklerini öğretiyorum, ama o artık delirdi.” Şöyle diyormuş; “Eski Gurjieff’e göre..” Yeni Gurjieff’den bahsetmiyormuş.
Ama Gurjieff’in bunu yapmasının temel sebebi şefkatmiş. Ouspensky’nin yalnız bırakılması gerektiği an buymuş; aksi halde daima bağımlı biri olacakmış. Atılması gerektiği an geldiğinde, öyle bir şekilde yapmış ki, o bilinçli olarak atıldığının hiç farkına varmamış.
Buda ya da Gurjieff gibi insanlar seni bilinçli çabaları olmadan etkilerler ve sen onlara doğru çekilirsin. Ama onlar seni o şekilde çekmemek için her yolu denerler; hipnotik olarak çekilmemen için, onların hakimiyeti altına girmemen için. Ve senin efendi olmana, kendi ayaklarının üzerinde durmana yardımcı olurlar.
Başkalarına hakim olmaya çalışanların gözleri gergin olur, şeytani olur. Gözlerinde hiçbir masumiyet hissedemezsin, gözlerinde saflık hissedemezsin. Çekim hissedersin, ama çekim alkol gibi olur. Manyetik bir çekim hissedersin, ama çekim seni özgürleştirmek için değil, köleleştirmek içindir.
Unutma, enerjiyi asla başkalarına hakim olmak için kullanma. Bu yüzden Buda, Mahavira, İsa, tinsel arayışa girdiğin an, herkese karşı sevgi ile dolman, hatta düşmanına karşı sevgi dolu olman konusunda ısrar ettiler, bunu vurgulayıp durdular… Çünkü sevgi dolu olursan, hakim olmak isteyen içsel sesin cazibesine kapılmazsın.
Yalnızca sevgi panzehir olabilir. Aksi halde, enerji sana geldiğinde ve sen onunla taşmaya başladığında, hakimiyet kurmaya başlarsın. Bu her gün olur. Çok, pek çok insana rastladım. Onlara yardımcı olmaya başlıyorum, birazcık büyüyorlar ve belirli bir enerji geldiğini hissettikleri an başkaları üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyorlar, onu kullanmaya çalışıyorlar.
Hatırla, tinel enerjiyi asla hakimiyet kurmak için kullanma. Boşa çaba harcarsın. Eninde sonunda yine bocalayacaksın ve aniden düşeceksin. Ve bu yalnızca israftır, ama onu kontrol etmek çok güçtür çünkü artık bazı şeyleri yapabileceğini hissedersin. Hasta olan birine dokunursan ve o iyileşirse, artık diğerlerine de dokunma dürtüsüne nasıl girersin? Nasıl direnebilirsin?
Direnemezsen, enerjini boşa harcarsın. Sana bir şey olmuştur, ama kısa süre sonra boş yere atarsın onu. Ve gerçekten de, zihin öyle sinsidir ki sen onları iyileştirerek onlara yardım ettiğini düşünüyor olabilirsin. Bu yalnızca zihnin sinsi bir hilesidir çünkü sevgin yoksa, başkalarının hastalıkları, sağlıkları ile nasıl bu kadar ilgili olabilirsin? İlgilenmiyorsun. Aslında, artık bu bir güçtür. Şifa verebiliyorsan, onlara hakim olabilirsin.
“Ben yalnızca onlara yardım ediyorum”, diyebilirsin, ama yardım ederken bile yalnızca onlara hakim olmaya çalışıyorsun. Egon tatmin olacak. Bu, egon için besin olacak. Bu yüzden tüm eski yazıtlar, dikkatli ol, der.
Dikkatli ol derler çünkü enerji sana geldiğinde tehlikeli bir noktadasındır. Onu boşa harcayabilir, fırlatıp atabilirsin. Enerji hissettiğinde, bunu sakla; kimsenin bilmesine izin verme.
İsa demiş ki; “Sağ elin bir şey yapıyorsa, sol elin bilmesine izin verme”. Sufi mistik geleneğinde, enerji gelmeye başladığında, başkalarının önünde dua etmemeni, başkaları ile birlikte camiye gitmemeni söylerler. Neden? Enerji geldiğinde, biri dua ediyorsa ve yakında pek çok kişi varsa hemen bir şey olduğunu hissederler. Bu yüzden Sufiler, o zaman dualarını gecenin derinliklerinde etmeni söylerler. Geceyarısı… Herkes uyurken ve sana neler olduğunun kimse farkında değilken. Sana neler olduğunu kimseye söyleme.
Enerjinin birikeceği bir an gelecektir; öyle bir noktaya ulaşır ki bütünleşir, dönüşür. O zaman çevrende, sen yapmadan bir şeyler olur. Ve ancak o zaman diğerlerinin kendi efendileri olmalarına yardım edebilirsin… Sen kendi efendin olduğunda.
Cüneyd adlı bir sufi ustayı hatırlıyorum. Bir gün yanına bir adam gelmiş ve ona demiş ki: “Cüneyd usta, büyük usta, senin altın içsel bir sırrın olduğunu ve kimseye söylemediğini söylüyorlar. Ne dersen yapacağım, ama bana sırrını söyle”. Cüneyd demiş ki; “Ben onu 30 senedir saklıyorum, sen ne kadar bekleyebilirsin? Bir hazırlık sürecinden geçmen gerek. Bu 30 senelik bir sır ama sana söyleyeceğim. Ama ne süreyle sabırlı olabilirsin?”
Adam korkmuş. Demiş ki; “Sen ne süre öneriyorsun?” Cüneyd demiş ki; “En az 30 sene. Çok fazla değil, senden çok fazla şey istemiyorum”.
Adam; “Otuz sene mi? Bir düşüneyim.” Cüneyd demiş ki; “O zaman bir daha dönersen, onu sana 30 sene sonra vermeye hazır olmayacağım. Unutma şimdi karar verirsen, sorun yok. Aksi halde, benim de düşünmem gerekir”. Ve adam kabul etmiş.
Cüneyd’in yanında 30 sene kaldığı söylenir. Sonra son gün gelmiş ve adam Cüneyd’e gitmiş ve ona demiş ki; “Artık sırrını söyle.” Cüneyd demiş ki; “Sana bir koşulla söylerim: Onu sır olarak saklayacaksın. Kimseye söylemeyeceksin. Bu sır seninle ölmeli, bilinmemeli.”
Adam demiş ki; “Neden tüm hayatımı harcadın? Otuz senedir sırf sırrını başkalarına söylemek için bekliyorum ve şimdi bir koşul öne sürüyorsun! Başkalarına söyleyemiyorsam bilmenin ne faydası var? Bu koşulu öne süreceksen, lütfen bana söyleme; aksi halde peşimi bırakmaz, başkalarına söyleyemeyeceğim bir şey biliyor olurum. Bu yüzden bir iyilik yap ve bana söyleme. Otuz senemi harcadın. Biraz ömrüm kaldı, bu yüzden bırak rahat rahat yaşayayım. Bu çok fazla olur, bir şey bilmek ve başkalarına söyleyememek.”
Tinsel bir yöntemle ne kazanırsan kazan, bırak sır olarak kalsın. Onu yayma, herhangi bir şekilde kullanmaya çalışma. Bırak kullanılmadan, saf kalsın. Ancak o zaman onu içsel dönüşüm için kullanabilirsin. Onu dışsal olarak kullanırsan, boşa gider.”
– Osho
*Blog yazılarından ve verdiğim eğitimlerden haberdar olmak istiyorsanız, sağ taraftaki “Blog’u Takip Et” kutusuna email adresinizi bırakabilirsiniz.