
Peki hissedince ne olacak diyeceksiniz? Zaten acı ve mutsuzluk içinde boğulmuyor mu insanlık, çıkış yolu aramak yerine mutsuzluğu mu yaşatalım?
Elbette burada ‘bilinçli’ bir farkındalık halinden bahsediyorum, ‘duygularla kalın’ derken.
Binlerce yıllık Vipassana öğretisinin özü budur. Yaşadığın ne olursa olsun, olanı olduğu gibi görebilmek.
Duygular, düşünceler yoğun bir şekilde gelip kişiyi alaşağı ederken kim sağduyuyla ‘hmm ben şimdi bunu bir gözlemleyeyim bakalım’ diyebiliyor. Diyemiyor, çünkü bu yılların emeği sonucunda gelinen bir hal.
Ve tüm ‘hal’ler gibi hiç bir emeğe de gerek yok, çünkü o hal herkesin içinde var. Tıpkı kalp atışı, nabız gibi.
Ama duyan ve nabzının farkındalığı ile yaşayan kaç kişi var.
Nabız farkındalığı bir tekniktir, sürdürdükçe zihin dinginleşir, duygular sakinleşir ve kendini içinde bulunduğun zorluktan biraz mesafeye getirebilirsin. Problemin içindeyken çözüm olunamaz.
Burada 2 konudan bahsediyorum:
1- Duyguların ve düşüncelerin ‘bilinçli’ farkındalığı (neden farkındasın belli; öz-keşif için, neden-sonuç denklemi için, hayatının sadece kendi yaratımın olduğunu anlamaya başladığın için)
2- Duygu, düşünce ya da bedensel duyum ne olursa olsun tam merkezinde, tepkiyi minimuma çekerek (nihai tepki vermeyerek, tepkisizlikle karışmasın), objektif tanık halinde kalmak.
Tanık Bilinci, Witness Consciousness özden bakmak şifanın, çözümün ta kendisi.
Neden?
Çünkü sen o acılar, problemler değilsin. Kendini onlardan kaçarken, yok sayarken, unuturken daha da bağlıyorsun limitli alt benliğine.
Bu kör alanlara Tanık Bilinci geldiğinde esas dönüşüm başlar.
Tanık Bilinci, kişiliksizdir, zamansızdır, limitsizdir. Bu da Evrensel olduğu ve Kaynak’tan geldiğini gösterir.
Hepimiz Tanık Bilinci’ne gelebilir ve yaşatabiliriz.
Bunu yapmanın önündeki engeller duygu, düşünce ve beden duyumları ile özdeşleşmiş, yani onlardan ibaret bir ‘kişilik’ olduğunu sanmak.
Emek işte bu yüzden var.
Kollektif bilinçaltı, kendi bilinçaltın ve bilinç dışı titreşimler bu kişiliği alttan alttan besler.
Algı keskinliği, farkındalık ve öz-keşif burada elzem hal alır.
– Gülenay Pema