Kendinizi başkalarını dinlerken önyargılı yaklaşıp, eleştirdiğinizi farkettiğiniz anlar var mı? Bu eleştirel gözle bakma tavrı kişiyi, karşındakini doğru değerlendirme, anlatılanları dinleme ve özümseyebilme olasılığından mahrum eder.
Neden peki?
Çünkü dinleme eylemi belirli bir tarafsızlık, objektivite gerektirir. Eğer zihninizde belirli bir fikirle dinlerseniz bunun adına dinlemek denmez, kendi fikrinizi beyan edebilmek için fırsat kolluyorsunuz demektir.
Burada iki şeye değinmek istiyorum. Birincisi kendini duyurma, ifade edebilme ihtiyacı. Bu çok doğal ve insani bir ihtiyaç. Ancak yerini, zamanını şaşırdığınızda kendinizi doğru ifade edemediğiniz iletişim kazalarına yol açabilir.
İkinci olarak da bu ifade ihtiyacı eğer sürekli bastırılan bir kalıba sahipse, ki bunun kaynağı çocukluğunuza kadar gider, o zaman kendi ifade ihtiyacınızın farkında dahi olmadan, başkalarının ifadelerini sabote etmeye kalkarsınız. Bu tavır zaman içinde bir alışkanlığa dönerek, eleştirel dinlemeye dönüşür.
Karşındakini adeta açığını yakalamak için dinlersin. Bir hata bulmak, ya da eleştirecek konular aramak için. Tabi ki bu tavıra ‘dinlemek’ denemez.
İçimizdeki ihtiyaçlarımızı farkedemediğimiz zaman bunu dışarıdaki kişilere yansıtırız. Ve bu zehri akıtıp dururuz. Farkında olunmayan en önemli şey de bu zehirin önce sizi sabote ettiğidir. Karşınızdaki bugün var yarın yok. Ama siz her gün, her an kendinizle yaşıyorsunuz.
‘Dışardaki yoktur’ tanımı bunu ifade eder. Kişi her ne söylüyor, eylemde bulunuyor ise ancak kendi geçmiş yaşam hikayesinden aldığı tecrübe ile hareket edebilir. Bu matematik.
Olmadığın şeyi tecrübe edemezsin.
İçinde olaylara, kişilere eleştirel, yargılayan bir göz varsa, bu göz önce kendine işkence ediyor yaydığı enerjinin sürekliliği ile.
Bu enerjiyi sürdürdüğün sürece sana adeta yapışık kalır, hiç farkında olmadan kendini acımasızca eleştirir, döver durursun. Bu durumu da sürekli başkalarını ‘değerlendiriyor’ maskesi altında yaparak kendini ‘faydacı’ hissedip, aslında kendi kendini nasıl cezalandırdığını göremezsin.
Zihnin, egonun bilinçaltındaki bastırılmış enerjileri kontrol altında tutma yolları oldukça entrikalıdır.
Su yüzüne çıkarıp temizlemek oldukça emek gerektirir.
Cesaretli yüzleşmeler, irade, kendine anlayış ve sabır gerektirir.
Kalbin yolunda yürüyenler, bilinçaltının, altbenliğin zindanlarında yaşayan enerji kalıplarını yani kendi karanlık yönlerini yüzeye çıkarıp, kaynak nedenlerini görmeden onlardan özgür kalamayacaklarını bilirler.
Yaşam bize an be an öğretir.
O nedenle yaşamın her anı kutsaldır. Her anında öz keşif gizlidir.
Aydınlanmak, kendine ermek dediğimiz şey çok uzaklardaki bir hedef değil, yaşamın her anında görülmeyi bekleyen keşiflerdir.
Ancak bu keşifler, alışkanlıkla, bir anlık tepkiyle verdiğin görüş ve düşünce kalıplarıyla değil, algını keskinleştirdiğin, net ve tarafsız görüşe sahip olduğun bilinç hallerinden gerçekleşir.
Algını keskinleştirmek ve bilincini yükseltmek için ise bir çok yöntem var.
Bugünkü yöntem başkalarını nasıl dinlediğinizi dürüstçe gözlemlemek olabilir.
Sevgilerimle,
———————————————————
Gülenay Pema güncel eğitim takvimi için tıklayın.
Eğitimler hakkında bilgi almak ve kayıt olmak için tıklayın.
*Gülenay Pema’nın verdiği eğitim ve makalelerden haberdar olmak için sağ tarafta yer alan ‘Blog’u Takip Et’ kutusuna email adresinizi bırakabilirsiniz.